PENGUEN


Güney yarımkürede, kutup bölgelerinde yaşayan, perdeayaklı, kısa kanatlı deniz kuşlarına verilen ad.

Penguen'lerin en ilgi çekici organları, tüysü küçük pullarla kaplı olan ve yüzgece benzeyen kanatlarıdır; kanatlarında telek bulunmadığı için penguenler uçamaz. Gövdeleri siyah, siyaha yakın gri ve beyaz tüylerle kaplıdır; bazılarının boynunda sarı lekeler bulunur. Bacaklar vücudun gerisine yakın olduğu için hayvan yürürken gövdesini dik tutmak zorundadır. Bazen karın üstü yere yatar, kanatlarıyla kendini öne iterek "kızak" gibi ilerler.Penguen mükemmel yüzer ve dalar; balık ve kabuklu hayvanlarla beslenir. Dişi penguen yılda bir veya iki yumurta yumurtlar; yumurtalarını doğrudan doğruya toprağa veya kaya kovuklarındaki kayalara bırakır. Büyük türleri tek yumurta yumurtlar ve bunu karın kısmındaki bir deri kıvrımında saklayarak kuluçka devrini ayakta geçirir. Vücutları hav tüyleriyle kaplı doğan yavruları bazen bütün sürü ortaklaşa besler, büyütür.
Başlıca penguen türleri
1. İmparator pengueni (Aptenodyets Forsterii), Güney kutbuna çok yakın bölgelerde yaşar; boyu 1,20 m'ye kadar ulaşır. Üremesi Antarktika kışı sırasında  kutup gecelerinde olur, yavrular yaza büyümüş olarak çıkar.

2. Kral Pengueni (A. Patagonica) daha küçüktür; kutuptan daha uzak yerlerde yaşar.

3. Küçük Mavi Penguen (Eudyptula minor) Avustralya ve Yeni Zelanda kesiminde yaşar; penguenlerin en küçüğüdür (ördek büyüklüğünde).

4. Gözlüklü Penguen (Spheniscus demersus) Güney Afrika kıyılarında yaşar; buna benzeyen diğer bir tür (S. mendiculus) ekvatorun güneyinde Galapagos adalarında bulunur. Güney denizlerinin kıyılarında başka birtakım küçük penguenler daha vardır.

Penguen adı, eskiden Kuzey yarımkürede yaşayan dalıcımartıgillerden bazı kuşlara  (alca) verilirdi. Bu kuşların soyunun tükenmesiyle adı Güney yarımkürede  yaşayan bugünkü penguenlere miras kaldı.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS











FOK BALIĞI

Fok Balıkları (Phocidae-Monachiae); Alm. Robben, Seehunde (f), Fr. Phoques pl., İng.

Hem denizlerde hem karalarda yaşayan yüzgeç ayaklı etcil memeliler. “Denizköpeğigiller” veya “ayıbalığı” olarak da bilinirler. Yuvarlak başlı, iri gözlü, dudakları sert ve iri kıllarla örtülüdür. Gerçek fokların (Phocidae familyası türlerinin) dış kulakları yoktur. Ön ve arka ayakları yüzgeç şeklindedir, tabanları kıllıdır. Akciğerleriyle solunum yaparlar. Derilerinin altında kendilerini soğuktan koruyan özel bir yağ dokusu bulunur. Derileri yağlı kıllarla kaplı olduğu için ıslanmazlar.

Fok balıkları iki familyadan meydana gelir. İlk grubu meydana getiren Phocidae familyasına ait olan fok balıkları, Kuzey Yarımkürede yaşarlar. Bu gruba Sibirya foku, Baykal foku, sakallı fok, halkalı fok balığı cinsleri girer. Bunlar gerçek foklardır.

İkinci grubu meydana getiren Monachiae familyasına, denizfili, denizleoparı girer. Bu iki familya arasında kafa ve iskelet yapısı bakımından fark vardır. Phocidae familyasına giren fokların ayak uzunlukları birbirlerine eşit olup hem ön, hem de arka ayakları kuvvetlidir. Bu ayaklarda kuvvetli tırnaklar bulunur. Yuvarlak başlı, kısa boyunlu, vücutları tüylü hayvanlardır.

Monachiae familyasındaki fok balıklarının ise arka ayaklarının boyu biraz farklı olup, parmaklarında zayıf tırnaklar bulunur. Fok balıkları açık denizlerdeki buz dağları üzerinde, fiyordlarda, koy ve körfezlerde yaşarlar. Dinlenmek, uyumak ve kıl değiştirmek için karalara çıkarlar. Arka yüzgeç ayakları geriye dönük olduğundan bunları yalnız yüzmek için kullanırlar. Karada kullanamadıklarından yürüyemez, böğürleri üzerinde sürünürler.

Bugün tropik, ılıman ve kutup bölgesinde yaşayan 18 kadar fok türü bilinmektedir. Fillandiya’da Saimaa ve Lodoga göllerinde olduğu gibi, tatlı suda yaşayan nadir çeşitleri de vardır. Tatlı suda yaşayanları en çok Baykal Gölünde bulunur. Su içerisinde çeşitli hareketler yapabilen foklar, küçük balık ve deniz yumuşakçalarıyla beslenirler.

Açık denizlerde yaşayan halkalı fok balıkları, 1.40 m boyunda, 90 kg ağırlığındadır. Genellikle açık gri olan rengi üzerinde, koyu halkalar bulunur. Denizfili olarak bilinen fok türü de Güney Denizinde yaşar. Boyları 6-7 m’ye varan erkeklerinin ağırlığı 2-3 tonu bulur. Burunları da 30-40 cm’lik bir hortum şeklindedir. Dişiler ise daha küçük ve hortumsuzdur. Kuzey kutbunda yaşayan Sakallı fokların boyu, 2-3 m olup, yaklaşık 270 kg ağırlığındadır.

Fok balıkları, üreme zamanları karaya çıkarak koloni toplulukları meydana getirirler. Erkekler zaman zaman çıkardıkları böğürme sesleriyle dişilerine yaklaşan yabancı erkekleri uyarırlar. Erkek foklar, çok kıskançtır. Bu yüzden birbirleriyle zaman zaman çok şiddetli kavgalar yaparlar. Çoğunlukla ilkbaharda yavrularlar. Doğumdan önce anne olacak fok balığı karda sadece hava deliği kalacak şekilde kendine bir yuva yapar. Nisan başında dünyaya gelen yavru fok, 60 cm boyunda, 4.5 kg ağırlığındadır. Bu yavrunun vücudu, genellikle uzun beyaz tüylerle kaplıdır. Bu uzun tüyler, üç hafta sonra yerini kısa tüylere bırakır. Yavrular üç ay boyunca anne sütü ile beslenir. Bu süt % 50 yağlıdır. İki yaşında erginleşirler. Fok balıkları 20-30 yıl kadar yaşarlar.

Yüzgeçayaklılar alt takımının irikulaklıgiller (Otariidae) familyasına giren denizaslanları ve denizayıları foklarla bazan karıştırılır. Denizaslanının küçük dış kulakları bulunmasına rağmen, fokta dış kulak yoktur. Başka bir fark da; denizaslanı ve denizayıları karada dört ayağını da kullanır. Arka yüzgeç ayaklarını öne çevirerek yeri iter, fok ise çeviremez. Yumuşak ve ipek gibi olan kürkleri için acımasızca avlanan denizayılarına “kulaklı foklar” da denir. Eşleşme, sürüler halinde, kayalık adalarda ve kıyılarda olur. Dokuz ay kadar sonra, yavrular karada doğar. 40-50 dişilik haremleri olan fok ve denizaslanları vardır.

Fokların bazıları 400 m derine dalıp, ortalama 20 dakika, en fazla 40 dakika su altında kalabilirler. Suda, burun deliklerini sıkıca kaparlar. Fokların en büyük düşmanı, katil balina, kutup ayısı, kutup tilkileri ve avcılardır. Eskimolar tarafından avlanan fok balıklarının kürkleri elbise, çanta, çadır yapımında kullanılır. Yağı ise fener ve lambalarda yakılır. Genç fokların eti ise yiyecek olarak kullanılır. Kutup ayısı gibi memeli hayvanlarda olduğu gibi, fok balıklarında da çok miktarda A vitamini vardır.

Rahatça ehlileştirilir. Sirklerde kullanılan ve çok miktarda avlanan fokların nesilleri tükenmek üzere olduğundan, çıkarılan kanunlarla nesilleri korunmaya çalışılmaktadır. Bu kanunlar, azalan fok sayısının artmasına sebeb olmuştur. Yurdumuzda Ayı balığı olarak bilinir.
Seals. Familyası: Fokgiller (Phocidae), (Monachiae). Yaşadığı yerler: Kuzey Kutbu, Atlantik ve Pasifik okyanusları, Marmara ve Akdeniz’de de vardır. Özellikleri: Yüzgeç ayaklı etcil memeliler, 90 kilogramdan 40 tona kadar değişen çeşitleri vardır. Gri fok iki metre, deniz fili altı metre uzunluktadır. Ömrü: 25-30 yıl. Çeşitleri: On sekiz türü bilinmektedir.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS






KERTENKELE
Kertenkele, (Lacertilia) alt takımının, özellikle özkertenkelegiller (Lacertidae) familyası türlerinin genel adı.
Kertenkeleler alt takımının; özkertenkelegiller, gekogiller, varangiller, agamagiller, iguanagiller, boncuklukertenkelegiller, köryılansıgillergibi familyaları vardır. Kertenkelelerin bugün dünya üzerinde 3000'den fazla türü mevcuttur. Soğuk iklime fazla dayanıklı olmadıklarından genel olarak çöllük bölgelerde ve tropikal kuşakların kurak kısımlarında çok boldur. Yer altında, ağaçlar üzerinde yaşayanları olduğu gibi, havada uçanları, suda yüzenleri, renk değiştirebilenleri de boldur.
Uzunca ve yuvarlakça olan vücutlarının üzerleri pullu veya pürtüklüdür. Çoğunlukla dört ayaklı ve pekazı iki ayaklı veya tamamen ayaksız olurlar. Her ayakta beşer adet parmak ve uçlarında gelişmiş tırnakları bulunur. Karın pulları sırt ve yanlarda olanlardan daha iridir.
Kertenkelelerin büyük çoğunlunda göz kapakları vardır ve çoğunda hareketlidir. Gekogillerde ve Amerika'da yaşayan Xantusiidaefamilyasının bireylerinin ise göz kapakları, kenarlarından birleşmiş olup, saat camı gibi saydam ve hareketsizdir. Yine Scincidae familyasından Ablepharus cinsi ve Lacertidae familyasından Ophisops cinslerinde gözkapağı birleşmiş olup sabittir. Yer altında yaşayan türlerin haricindekilerin dışkulak delikleri mevcuttur. Bazılarının ağaçlara asılmaya yarayan ince uzun ve kuvvetli kuyrukları vardır.
Kertenkelelerin kuyrukları koptuğu zaman bir ayı geçmeyen bir zaman içinde yeni bir kuyruk meydana gelir. Yalnız bu yeni yetişen eskisi gibi olmayıp pul, renk ve yapı bakımından farklıdır. İlk kuyruktaki gibi omurgalar yoktur. Yeni kuyruğa kıkırdak dokusundan bir yapı destek olur. Bunda pullar gayri muntazam olup derideki desen meydana getiren boyalar da yoktur. Kuyruk kopmadan kırılırsa o yerden yeni bir kuyruk uzar. Böylece çatal kuyruk meydana gelir.
Böcek, akrep, çokbacaklılar ile beslenen kertenkelelerin kasla hareket eden ileriye uzanan dilleri, avları yakalamada en büyük silahlarıdır. Dil üzerindeki yapışkan tükrük, avı yakalayıp bırakmamada yardımcı olur. Çene içerisine oturtulmuş dişleri vardır.
Dişiler, yazın toprağın içine veya bir taşın altında çengel tırnaklı ayaklarıyla açtıkları çukurlara yumurtlar. Kış mevsiminde deliklerinin içinde ilkbahara kadar kış uykusunayatarlar. Soğukkanlı olduklarından taşlar üzerinde güneşlenmeyi severler. Yakınlarından geçen böceklere saldırarak beslenirler. Renkleri yaşadıkları ortamlara uyduğundan kolay fark edilmeyip, yırtıcı kuş ve yılanlardankolayca kurtulurlar. Tehlike anında kuyruklarının son kısmını kopararak hızla bir yarığın içine dalıp gözden kaybolurlar. Böcek ve kurtlarla geçindiklerinden insanlar için faydalı sayılırlar.
Amerika'da yaşayan kuyrukları küt Helodermatidae familyasının iki türü mevcuttur. Derileri boncuk biçimli yuvarlak pullarla kaplı olduğundan boncuklu kertenkeleolarak da bilinirler. Uzunlukları bir metreyi bulur ve her iki tür de zehirlidir. Ancak zehir iletim mekanizmaları fazla gelilmemiş olduğundan insanlar için fazlaca tehlike arz etmezler.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Timsahlar



TİMSAHLAR

 

Timsah, sıcak bölgelerdeki akarsularda yaşayan, Timsahgiller ailesinden iri yapılı, kalın ve kabuksu derili sürüngen türlerinin genel adı. Uzaktan bakıldığında kertenkeleye benzerler. Vücutlarının üzeri, sert kemiksi plakalarla örtülüdür. Ön ayaklarında beşer, arka ayaklarında dörder parmak bulunur. Parmak araları tamamen veya kısmen perdelidir. Uzun, yandan basık kuyrukları suda kürek vazifesi görür. Güçlü dişlerle bezenmiş, çok kuvvetli çeneleri vardır. Yalnız üst çene açılır. Etli dil, alt damağa yapışıktır. Gözleri, burunları ve kulakları başlarının üst kısmında bulunur. Suda yüzerken rahatça etraflarını görür, işitir ve solunum yaparlar. Karada vücutlarını zor taşımalarına rağmen, suda çok iyi yüzerler. Gündüzleri dinlenir, çoğunlukla gece avlanırlar. Gözbebekleri dikey olduğundan gece de iyi görürler. Balık, kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Dişlerini avlarını parçalamada kullanırlar. Çiğnemeden parçalar halinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. Sonra dişlerinin arasındaki artıkları dışarı çıkarırlar. Taze etin sindirimi zor olduğu için bazı türler avlarını gömerek çürümelerini bekler.

Crocodilia takımı, Cretaceous döneminin sonlarında, yaklaşık 84 milyon yıl önce ortaya çıkmış iri sürüngenlerdir. Kuşların yaşayan en yakın akrabalarıdır. Kuşlar ve timsahlar,
23 türü vardır. Nil timsahı (Crocodylus niloticus), Deniz timsahı (Crocodylus porosus), Mississippi alligatoru (Alligator mississippiensis) meşhurlarıdır.
Archosauria grubununSınıflandırması yoktur yaşayan son üyeleridir. Crocodilia takımı, 220 milyon yıl önce Triassic dönemde ortaya çıkmış olan ve Mesozoic dönemde çok çeşitli şekillere ayrılan
bkz. Trias

Crurotarsi grubununSınıflandırması yoktur üyelerindendir.

Fizyoloji ve biyoloji

Gözleri üç perdelidir. Suya daldıkları zaman burun ve kulak delikleri birer kapakla örtülür. Ağız gerisinde bulunan bir kıvrımı damaklarına yapıştırarak soluk ve yemek borularını birbirinden ayırabildiklerinden su altında bile ısırıp yiyebilirler. Konik yapılı dişler aşındıkça yenileri sürer. Derilerinden bavul, çanta iskarpin yapılır. Bu bakımdan bol miktarda avlanırlar.

Yürekleri dört gözlüdür. Aort kökleri Panizza kanalı vasıtasıyla birleştiklerinden vücutlarında kirli kan dolaşır. Diğer sürüngenler gibi soğukkanlı hayvanlardır. Vücut ısıları çevre ısısına göre değişir.

Yumurtayla çoğalırlar. Çiftleşmeden sonra dişi, kıyıdaki bir kumlukta açtığı çukur içine kaz yumurtası iriliğinde 50 kadar yumurta yumurtlar. Yumurtaların üzerini kumla örterek yakınlarında nöbet bekler. Bazan bu süre üç ayı bulur. Dişi bu sürede hiçbir şey yemediğinden kilo kaybeder. Zaman zaman erkek de dişinin yakınına gelir. Ama dişisini beslemeyi akıl edemez. Yavrular, yumurta kabuğunu kırmaya hazır olunca 20 metre kadar uzaklıktan duyulan sesler çıkararak annelerini yardıma çağırırlar. Dişi, kumları açarak yumurtalardan yavruların çıkmasına yardım eder. İnce derili yavrular büyük bir titizlikle tek tek annenin ağzında su kıyısına taşınır. Bakıma muhtaç yavrular altı ile sekiz haftalık bir süre içinde anne ve baba tarafından dış tehlikelerden büyük bir dikkatle korunur. Yırtıcı kuşlar ve vahşi memeliler timsah yavrularına düşkündür. Yavrular kendilerine bakacak duruma gelince anne ve babalarından uzaklaşarak kendilerine av sahaları ararlar. Büyük timsahlardan uzak olmak zorundadırlar. Hatta bazan sonraki karşılaşmalarda anne ve babalar yavrularını tanıyamamakta, onlara av gözüyle bakmaktadır. Yavrular, balık yumurtaları, salyangoz ve su böcekleriyle beslenirler.
Afrika,
Afrika, Avrupa'nın güneyinde, Atlantik Okyanusu'nun doğusunda, Hint Okyanusu'nun batısında ve Antarktika'nın kuzeyinde bulunan kıta. Eski dünya karalarından birisi olan Afrika, 30 218 000 km² yüz ölçümü ile kıtalar arasında Asya ve Amerika'nın ardından üçüncü sırada gelir. Afrika adı, Kartaca'ya ilk defa ayak basan Romalılarca "Afri" veya "Africani" denilen oymakların adından esinlenerek verilmiştir. Afrika adı bu ülkeye Pön savaşları sırasında verilmiştir.
Madagaskar, Güney ve Doğu Asya ile Orta Avustralya'da rastlanmaktadır. Tuzlu sularda yaşayanları da vardır. Nil timsahının anayurdu Nil Irmağı olduğundan bu adla anılır.

Hint Okyanusunun batısında, Madagaskar Adası ve yakınındaki küçük adalar üzerinde kurulmuş bir Afrika ülkesi, Afrika kıtasından Mozambik Kanalı ile ayrılan Madagaskar, 11° 57’-25° 36’ güney enlemleri ile 43° 13’-50° 29’ doğu b
Eski Mısırlılar bunlardan korkar ve mukaddes sayarlardı. Bugün Nil kıyılarında bu timsahlar kalmamıştır. Afrika'da ve Madagaskar'da mevcuttur. Uzunluğu 7-9 metreye ulaşabilir. İnsana da saldırabilir. Amerikan timsahı 5-7 metre boyundadır. Denizde de yaşayabilir ve insan için tehlikelidir.
Antik Mısır'da yaşayan toplulukar. Antik Mısır (Khemet, Egypt), Antik Çağ'daki en büyük medeniyetlerdendir. M.Ö. 3050 yılları civarında kuruluşundan önce, güney Mısır ve kuzey Mısır olarak ikiye ayrılmaktaydı. Güney Mısır, Nil nehri boyunca uzanan verimli vadi, Mısır tarihinde Yukarı Mısır olarak, kuzey Mısır, delta ise Aşağı Mısır olarak geçer.
Hindistan ve Sri Lanka'da yaygın olan Hint timsahı tatlı sularda yaşar. Uzunluğu 5 metre kadar olabilir. Çoğunlukla balıkla beslenir. İnsana nadir saldırır. ABD'nin güneydoğusundaki bataklık, göl ve ırmaklarda yaşayan Mississippi alligatorunun derileri ayakkabı ve valiz yapımında değerli sayılır. En çok Florida bataklıklarında yaşar. Üreme dönemlerinde avlanmaları yasaklanmıştır. Boyları 5-6 metreye ulaşabilir. Timsahlar yok edilmediği takdirde uzun süre yaşayabilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 80 yaşını aşanlar vardır. Bazı kuşlar timsahların açık ağızlarının arasına çekinmeden girerek artık etleri ve damağa yapışmış sülükleri yerler. Timsahlarla bu kuşlar arasında adeta ortak bir yaşama göze çarpar. Tehlike anında timsahları çığlıklarıyla uyarırlar.

Avlanma ve beslenme

Asya’da bulunan ve yüzölçümü bakımından dünyada yedinci, nüfus bakımından ikinci sırada yer alan devlet. Kuzeyinde Keşmir ve Çin, kuzeydoğusunda Nepal ve Bhutan, doğusunda Bangladeş ve Birmanya, güneydoğusunda Seylan, güneyinde Hint Okyanusu, kuzeybatısında Pakistan bulunur. Üçgene benzeyen Hindistan yarımadası, ülkenin en büyük kısmını kaplar. Ülkenin kapladığı alan 3.287.590 km2 olup, kuzey-güney uzunluğu 3200 km, batı-doğu uzunluğu ise 2400 kilometredir.
Balık,
Balıklar (Pisces) poikloterm olan, neredeyse sadece suda yaşayan ve solungaçları ile solunum yapan, soğuk kanlı, yürekleri çift gözlü, çoğunun vücudu pullu, genellikle yumurta ile üreyen omurgalı hayvanlardır. Bazı türler canlı doğurarak ürer (lepistes, kılıçkuyruk, moly, endlers vs.). Örneğin tatlı su balıklarından Lepistes'in (Poecilia reticulata) yumurtaları anne karnında çatlar ve canlı doğum gerçekleşir.
kuş ve suya gelen memelilerle beslenirler. İnsanlara da saldıranları vardır. Avlarını güçlü çeneleri arasına sıkıştırıp suya çekerek boğarlar. Dişlerini avlarını parçalamada kullanırlar. Çiğnemeden parçalar halinde yutarlar. Sindirim için çakıl ve taş da yutarlar. Sonra dişlerinin arasındaki artıkları dışarı çıkarırlar. Taze etin sindirimi zor olduğu için bazı türler avlarını gömerek çürümelerini bekler.

Gözleri üç perdelidir. Suya daldıkları zaman burun ve kulak delikleri birer kapakla örtülür. Ağız gerisinde bulunan bir kıvrımı damaklarına yapıştırarak soluk ve yemek borularını birbirinden ayırabildiklerinden su altında bile ısırıp yiyebilirler. Konik yapılı dişler aşındıkça yenileri sürer. Derilerinden bavul, çanta iskarpin yapılır. Bu bakımdan bol miktarda avlanırlar.

Yürekleri dört gözlüdür. Aort kökleri Panizza kanalı vasıtasıyla birleştiklerinden vücutlarında kirli kan dolaşır. Diğer sürüngenler gibi soğukkanlı hayvanlardır. Vücut ısıları çevre ısısına göre değişir.

Üreme

Yumurtayla çoğalırlar. Çiftleşmeden sonra dişi, kıyıdaki bir kumlukta açtığı çukur içine kaz yumurtası iriliğinde 50 kadar yumurta yumurtlar. Yumurtaların üzerini kumla örterek yakınlarında nöbet bekler. Bazan bu süre üç ayı bulur. Dişi bu sürede hiçbir şey yemediğinden kilo kaybeder. Zaman zaman erkek de dişinin yakınına gelir. Ama dişisini beslemeyi akıl edemez. Yavrular, yumurta kabuğunu kırmaya hazır olunca 20 metre kadar uzaklıktan duyulan sesler çıkararak annelerini yardıma çağırırlar. Dişi, kumları açarak yumurtalardan yavruların çıkmasına yardım eder. İnce derili yavrular büyük bir titizlikle tek tek annenin ağzında su kıyısına taşınır. Bakıma muhtaç yavrular altı ile sekiz haftalık bir süre içinde anne ve baba tarafından dış tehlikelerden büyük bir dikkatle korunur. Yırtıcı kuşlar ve vahşi memeliler timsah yavrularına düşkündür. Yavrular kendilerine bakacak duruma gelince anne ve babalarından uzaklaşarak kendilerine av sahaları ararlar. Büyük timsahlardan uzak olmak zorundadırlar. Hatta bazan sonraki karşılaşmalarda anne ve babalar yavrularını tanıyamamakta, onlara av gözüyle bakmaktadır. Yavrular, balık yumurtaları, salyangoz ve su böcekleriyle beslenirler.

Coğrafi dağılım

Timsahlara çoğunlukla Amerika, Afrika,
Kuşların genel yapısı yürüme ve uçma hareketlerini rahatça yapmaya uygun bir şekilde oluşmuştur. Yürürken ve dururken gövdenin ağırlık merkezi ayakların üzerine düşer. Bu sırada kanatlar katlanmış durumda gövdenin iki yanına yapışık olarak durur. Kuşların iskeleti incelendiğinde kemiklerin ince, içlerinin boş ve birçok yerinde belirli delikler bulunduğu görülür.
Madagaskar, Güney ve Doğu Asya ile Orta Avustralya'da rastlanmaktadır. Tuzlu sularda yaşayanları da vardır.

Hint Okyanusunun batısında, Madagaskar Adası ve yakınındaki küçük adalar üzerinde kurulmuş bir Afrika ülkesi, Afrika kıtasından Mozambik Kanalı ile ayrılan Madagaskar, 11° 57’-25° 36’ güney enlemleri ile 43° 13’-50° 29’ doğu b
Nil Irmağı olduğundan bu adla anılır. Eski Mısırlılar bunlardan korkar ve mukaddes sayarlardı. Bugün Nil kıyılarında bu timsahlar kalmamıştır. Afrika'da ve Madagaskar'da mevcuttur. Uzunluğu 7 metreye ulaşabilir. Bu timsahlar 1500 kg ye kadar ulaşabilirler. Bunların eskiden yaşamış onlarından bir tanesinin fosilinin boyu 15 metre civarında tahminen de 4000 kg kadardı.

Yaşam

Timsahlar insanlara da saldırabilir. Amerikan timsahının boyu 50 cm - 3.8 m arasında değişir. 4 metre olanları da vurulmuştur. Ağırlık olarak da 2000 kg a kadar ulaşabilirler. Denizde de yaşayabilir ve insan için tehlikelidir. Hindistan ve Sri Lanka'da yaygın olan Hint timsahı tatlı suda yaşar. Uzunluğu 5 metre kadar olabilir. Çoğunlukla balıkla beslenir. İnsana nadir saldırır. ABD'nin güneydoğusundaki bataklık, göl ve ırmaklarda yaşayan Mississippi aligatörunun derileri ayakkabı ve valiz yapımında değerli sayılır. En çok
Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti Hint Okyanusunda, Hindistan’ın güneydoğu ucundan yaklaşık 35 km uzakta, 5° 55’-9°50’ kuzey enlemleri ve 79° 42’-81°53’ doğu boylamları arasında yer alan, armudî bir şekle sahip, dünyânın en güzel tabiat manzaralarının bulunduğu ülkelerden biri.
Florida bataklıklarında yaşar. Üreme dönemlerinde avlanmaları yasaklanmıştır. Boyları 3-4 metreye ulaşabilir. Timsahlar yok edilmediği takdirde uzun süre yaşayabilmektedir. Hayvanat bahçelerinde 80 yaşını aşanlar vardır. Bazı kuşlar timsahların açık ağızlarının arasına çekinmeden girerek artık etleri ve damağa yapışmış sülükleri yerler. Timsahlarla bu kuşlar arasında adeta ortak bir yaşama göze çarpar. Tehlike anında timsahları çığlıklarıyla uyarırlar.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Yunus Balığı




YUNUS BALIĞI
Günümüzde yunusların balık olduğunu düşünenlerin sayısı hiç de az değil. Çünkü yunusların yapıları, sucul yaşama uyum sağlayarak vücudun balık şeklini almasına neden olmuş ve yunuslar diğer memelilerden oldukça uzaklaşmışlar. Yunuslar MÖ 400 yıllarında ilk kez Aristoteles tarafından balık olarak tanımlanmışlar ve bu yanılgı onların kedi, koyun ya da inek gibi bir memeli olduğu anlaşılıncaya kadar sürmüş.
Yunuslar tıpkı balinalar, foklar, morslar, deniz aslanları gibi birer deniz memelisi. Zaten balinalarla da yakın akrabalar ve bu yakın akrabalarıyla birlikte memelilerin Cetacea (Balinalar + Yunuslar) takımında yer alıyorlar. Bu takıma ait olan ve gerçek yunuslar olarak bilinen Delphinidae familyasına ait birçok yunus türü var. Ama hemen tüm denizlerde yaşayan ve Türkiye denizlerinde de en yaygın olan tür, Delphinus delphis. Bu türe "Tırtak" adı da veriliyor.
Yunuslar deniz memelisi oldukları için karasal memelilerden pek çok farklılıklar gösteriyorlar. Örneğin üyeleri çok farklılaşmış. Ön üyelerinde üst ve ön kol körelmiş. Yani göğüslerindeki yüzgeçleri, aslında yunusların elleri ve bu yüzgeçlerdeki 5 ışın da parmakları. Arka üyeleriyse kalça kemeri dışında tümüyle körelmiş.
Derileri diğer pek çok memeliden farklı olarak kılsız ve pürüzsüz. Bunun yerine ısı yalıtımını sağlamak için derilerinin altında kalın bir yağ tabakası görülüyor.
Yine diğer memelilerden farklı olarak gözleri vücutlarına oranla çok küçük. Kulak açıklığı gözlerle göğüs yüzgeci arasında bulunuyor ve kulak kepçeleri yok; ancak, işitme duyuları gelişmiş. Yönlerini ultrasonik dalgaların yansımasıyla buluyorlar. Tek bir burun delikleri var ve bu da başlarının üzerinde bulunuyor. Tıpkı balinalar gibi soluk verirken bu deliklerden su fışkırtıyorlar. Yavrularını suyun içinde doğuruyor ve suyun içinde emziriyorlar.
Karasal memelilerden farklı olarak yunuslarda ter atmayı sağlayacak ter bezleri ya da su kuşları ve kemikli balıklarda görülen tuz bezleri yok. Besin ve suyla vücuda giren fazla tuz yalnızca böbreklerle dışarı atılabiliyor. Bu nedenle böbrekleri karasal memelilere göre daha büyük ve gelişmiş.
Tırtaklar diğer yunus türlerine göre küçük boylular ve uzunlukları yaklaşık 1,7-2,6 m.; ağırlıkları 70-135 kg. arasında. Çeneleri, öne doğru kuşların gagasına benzer şekilde uzamış ve herbir çenede konik yapıda 80-120 küçük dişçik var. Dışarıdan belirgin bir boyun kısımları yok. Sırt kısımları genellikle koyu siyah, kahverengi ya da gri; karın kısmı beyaz. Gözlerinin çevresi açık renkli. Yan taraflarında gözden kuyruğa kadar uzanan sarımsı kahverengi "°°" şeklinde bir desen var. Sırtlarında bağ dokudan oluşmuş sırt yüzgeçleri de büyük ve belirgin.
Yüzey ısısı 10 0C'nin üzerinde olan suları tercih ediyorlar ve bu nedenle özellikle tropik ve subtropik denizlerde yaygınlar.
Çok hareketli olan yunuslar, memeliler içinde en iyi yüzen ve dalan hayvanlar. Yüzmelerinde en etkili yapıları da kuyruk yüzgeçleri. Kuyruk yüzgeçleri balıkların tersine, yatay konumlu ve bu yüzgeçlerini seri bir biçimde aşağı-yukarı hareket ettirerek hızlı yüzebiliyorlar. Yüzerken hızları saatte 35 km'ye ulaşıyor.
Çok sosyal hayvanlar oldukları için genellikle 10-500 bireyden oluşan gruplar halinde eşgüdümlü olarak yüzüyorlar. Bunun yanısıra 2000'den daha fazla bireye sahip gruplar da görülebiliyor.
Yunuslar insana en yakın hayvan gruplarından biri. Oyun oynamayı çok sevdikleri için ağızları ve yüzgeçleriyle numaralar yapmayı, grup halinde yüzerken aynı anda su dışına sıçramayı, gemilerin çevresinde dönüp onlara eşlik ederek yüzmeyi çok seviyorlar. İnsanlara olan yakınlıkları nedeniyle özel olarak yapılmış büyük havuzlarda rahatlıkla beslenebiliyorlar. Bu havuzlara "delfinaryum" adı veriliyor. Delfinaryumlarda, vücutları tamamen su dışında kalacak şekilde sudan dışarı sıçrayıp tekrar dalmak, bazen tüm vü-cutlarıyla su dışına çıkıp takla ve parende atmak ve akrobatik hareketler yapmak en sevdikleri oyunlar. Yine özellikle havuzlarda suyun yüzeyinde, yalnızca kuyrukları suyun içinde kalacak şekilde dik durup geri geri yüzmeyi de çok seviyorlar.
Yunuslar dünyanın en zeki hayvanlarından biri. Zekalarının akıllı bir köpeğinkine eşit olduğu düşünülüyor. Bu nedenle çok çabuk öğreniyorlar. Hem bu zekaları hem de insanlara karşı olan dostça davranışları nedeniyle eski Yunan'dan bu yana efsane ve öykülere konu olmuşlar. Örneğin yunusların deniz kazalarında insanları kurtardığına ilişkin bir inanış var. Ama bugüne kadar bir deniz kazasında yunuslar tarafından kurtarıldığını ileri süren hiç kimse çıkmamış. Yunusların suyun yüzünde duran bir cismi burunlarıyla itme ve eğer yakındaysa kıyıya atma gibi bir dürtüleri var. Belki bu inanışın ortaya çıkmasında bu özelliklerinin rolü de olabilir. Bu inanış doğru olsun ya da olmasın, yunusların insanların en iyi dostlarından biri olduğu kesin. Diğer bir yanlış inanış, yunusların tıpkı insanlar gibi anne, baba ve çocuklardan oluşan bir aile kurdukları yolunda. Oysa yukarıda da söylendiği gibi büyük gruplar oluşturuyorlar.
Bunun yanında Rusya ve bazı Avrupa ülkelerinde sinir sistemi rahatsızlığı bulunan çocukların tedavisinde yunuslardan yararlanılıyor. Bilimsel bir kanıtı olmamakla birlikte, delfinaryumlarda yunuslarla bir araya gelip oynayan bu çocuklarda iyileşmeler görülebiliyor.
Islığa benzer, çok güçlü sesler çıkartıyorlar ve sesleri teknelerin çevresinde dolaşırlarken suyun dışındakiler tarafından duyulabiliyor. Bu sesler bazen şarkı söyler gibi melodik oluyor. Önceleri bu seslerin çok karmaşık olduğu ve yunusların, kendi aralarında neredeyse insanlar gibi bir iletişim sistemi kurdukları sanılmış. Ama yapılan incelemeler bunların oldukça basit sesler olduğunu ortaya koymuş. Özellikle yaralandıkları ve yavrularını kaybettikleri zaman bu sesler daha da güçlü oluyor.
Küçük balıklar ve mürekkepbalığı gibi küçük omurgasızlar, en severek yedikleri besinler. Yüzeye yakın yaşıyorlar, ancak bunun yanında 300 m kadar derine dalabiliyorlar. Yalnızca üreme zamanında eş tutuyorlar. Bunun dışındaki zamanlardaysa ayrılar.
Çiftleşme dönemleri genellikle ilkbahar ve sonbahar ayları. Eş yunuslar yüzerken yanyana geliyorlar ve kuyruklarını birbirlerine yaklaştırarak çiftleşiyorlar. Gebelikleri 10-12 ay kadar sürüyor ve genellikle 1 ya da 2 yavru doğuruyorlar. Doğum sırasında önce yavrunun kuyruğu dışarı çıkıyor. Doğan yavrular hemen yüzmeye başlıyor ve annelerini izliyorlar. 19 ay kadar süt emen yavru yunus 15-16 ay sonra da erginleşiyor. Memeler karında, eşey açıklığı bölgesinde yer alıyor. Sütleri yağ, protein ve vitamin bakımından oldukça zengin olduğu için yavrular çok hızlı gelişiyorlar. Yaşam süreleri 30 yıl kadar.
Yunuslar özellikle Japonya, Güney Amerika ve Azorlar'da balıkçıların hedefi. Bunun yanısıra Pasifik, Akdeniz, Batı Afrika ve Yeni Zelanda denizlerinde ağlara takılarak yanlışlıkla avlanabiliyorlar. Türkiye denizlerinde de çok bulunan bu türe ait hayvanların sayısı, özellikle Karadeniz'de bir dönem çok fazla avlanma nedeniyle azalmış. 1971 yılında Türkiye'de 88.000 kadar yunusun öldürüldüğü kayıtlı. Bu nedenle, sayılarının giderek azaldığı bilinen bu sevimli memelilerin avlanmalarının kesin olarak önlenmesi ve mevcut populasyonların yoğunluklarının sürekli denetlenmesi öneriliyor

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Balinalar




BALİNA

Balinalar (Cetacea), memeli hayvanlar sınıfının balinalar, yunuslar ve domuz balıklarını içeren bir takımıdır.

Arktik denizlerde yaşayan en iri ve büyük memeli hayvan. 60 fil veya 350 sığır rahatlıkla içine sığabilir. Ağzını açtığında bir kayıkla tayfalarını rahatlıkla yutabilir. Memeli olup, akciğer solunumu yapmasına rağmen vücudu balığı andırır. Ön üyeleri kürek şeklindedir. Arka üyeleri ise gelişmemiştir. Sert, kılsız ve kaygan derisinin altında 45 cm kalınlıkta bir yağ tabakasına sahiptir. Kemikleri süngerimsi olup, içleri yağla doludur. Balıkların tersine olarak kuyruk yüzgeci yatay ve kemiksizdir. Tuzlu sudan etkilenmemeleri için gözyaşı bezleri koruyucu sıvı bir madde salgılar. Sürü halinde gezerken kendilerine has sesler çıkararak haberleşirler. Bir katil balina aynı anda iki ses çıkarır. Mavi balinalar ise bütün okyanusa yayılan sesler çıkarırlar. Dış kulakları olmamasına rağmen işitme duyuları çok güçlüdür. Koku alma duyusundan mahrum oldukları sanılır. Yavrularını emzirirken yan yatar ve sütü yavrunun ağzına püskürtürler. 15-20 dakika aralıklarla su yüzüne çıkıp, başlarının üzerindeki kapaklı burun delikleri ile nefes alırlar. 1,5 saat su altında kalabilirler. Burun deliklerinden su fışkırtmazlar. Dışarı soludukları ısınmış nemli hava atmosferde yoğunlaştığından fışkıran bir su hortumunu andırır.


Balina çeşitleri:

1. Grönland balinası,
2. katil balina,
3. Kuzey Atlantik balinası
4. kaşalot,
5. denizgergedanı,
6. mavi balina,
7. çatalkuyruklu balina
8. beyaz balina

Dişli ve dişsiz olmak üzere iki alttakımı vardır. Dişsiz balinalar üst çenelerinden uzanan 4-5 metre uzunlukta 400 kadar balina çubuğuna sahiptir. Ağzını açıp plankton, küçük balık ve yumuşakçaları ağız boşluğuna alır. Suyu, kuvvetli dili ile dışarı sızdırırken, besinler iç yüzeyi fırça gibi püsküllü balina çubuklarına takılır. Çubuklu balinaların gırtlağına bir insan yumruğu zor sığar. Yemek borusu daha da dardır. Küçük canlılarla beslenmek zorundadır. Balinaların en büyüğü mavi balinadır. 31 m boyunda 200 ton ağırlıkta olanları vardır. Dişsiz balinalarda iki, dişli balinalarda bir burun deliği bulunur. Burun deliği nefes borusuna, ağız ise yemek borusuna açılır. Yemek borusu ile soluk borusunun hiçbir irtibatı olmadığından, ağızdan alınan suyun akciğerlere kaçma tehlikesi yoktur. Dişli balinaların alt çenede (ispermeçet balinası) veya her iki çenede (katil balina, yunus balığı) avını yakalamaya yarayan aktif dişleri vardır. Atlantik ve Pasifik'te yaşayan katil balinaların boyları 9 metreye kadar ulaşır. Sürü halinde avlanan yırtıcı hayvanlardır. Balinaların en hızlısıdır. Geldiklerini fark eden fok, yunus ve diğer balinalar kaçacak yer ararlar. Ağzı ve boğazı küçük fok ve morsları yutabilecek genişliktedir. Kendilerinden çok iri balinalara saldırıp onları parçalarlar.

Balinalar memeliler arasında en uzun göç eden hayvanlardır. Üreme mevsimlerinde birkaç yüz adedi aşan sürüler halinde görülebilirler. Bununla birlikte daha küçük gruplar halinde ve bazan da tek olarak rastlanırlar. Memeli deniz hayvanları üremede her yönden kara memeli hayvanlarına benzerler. Gebelik zamanı genellikle bir seneye kadar uzayabilir. Fakat bazan bu süre cinslere göre 11-15 ay şeklinde değişir. Büyük balinalar genellikle 5-6'ncı yaşlarından sonra erginlik çağına girerler ve muhtelif senelerde yavrularını doğururlar.

Denizde yaşayan memeli hayvanlardan küçükleri, yazın başlangıcında doğum yapar veya çiftleşirler. Büyük balinalar ise bu faaliyetlerini daha geniş bir zaman (ay) içerisinde gerçekleştirirler. Umumiyetle tek doğururlar, bazan ikiz hatta daha fazla doğurdukları da görülür. Yeni doğan balinanın büyüklüğü yetişkine nazaran oldukça büyüktür. Ana balina 9-10 m boyunda olup, yavru ise 61-165 cm arasında değişir. Büyümeleri çabuk olur. Balina yavrusunun ilk sene, boyu bir kat uzar. 2-3 senede yetişkinlerin boyuna varır. Balinaların ortalama yaşları insanınkine çok yakındır. Bir Fin balinası, 80 yıl kadar yaşar. Yavru balinalar su içine doğururlar. Bunlar hemen yüzmeye başlar. Birkaç aylık süre için ana balinadan süt emerler. Bu süre bazan bir seneye kadar uzayabilir. Emme diğer memeli hayvanlarda olduğu gibidir. Ana balinanın sütü geniş kanallardan akarak süt kanalında tevzi edilir. Yavru balina ana balinanın memelerinden sütü deniz suyuna karıştırmadan emebilmektedir. İspermeçet balinası (Kaşalot) 18 m boyunda 50 ton ağırlıkta olup, okyanus derinliklerinde dev mürekkepbalığı ve ahtapot avlar, köpekbalığı yuttuğu da olur. Bazan yediği mürekkepbalığının gagası sindirim borusuna saplandığında bu yaralı kısımlarda amber birikir. Yanıcı ve güzel kokulu olan bu yağlı madde, gaita (kusuntu) halinde dışarı atılır. Bir zamanlar altın değerinde olan amber, bugün parfüm sanayiinde kokuları sabitleştirici olarak kullanılır.

Tek bir balinadan her biri 300 kg ağırlığında 100 varil yağ çıkarılır. Balina yağı deri sanayiinde, cilt kremi, ruj ve margarin imalinde kıymetli bir gelirdir. Amerika'da hidrojene edilmiş balina yağı sabah kahvaltısında lüks bir margarin olarak kullanılır. Bugün ilaç sanayiinde bile önemli rol oynar. Milimetrenin 400.000'de biri kalınlıkta balina yağı büyük göl ve barajların yüzeyine serpildiğinde buharlaşma ile su kaybı önlenmiş olur. Balina eti kızartıldıktan sonra konserve haline getirildiğinde dana eti lezzetini verir. Japonya'da insanların önemli bir yiyeceğini teşkil ettiği gibi yem sanayiinde de önemli rol oynar. Eti ve kemikleri öğütülerek balina unu haline getirilir. İç organlarından da gübre imal edilir.

Balina avcılığı özel patlayıcı zıpkınlı toplarla donatılmış gemilerle yapılır. Zıpkınlanan yavruyu ana balina ölüm pahasına terk etmez. Saatlerce onu kurtarmaya çalışır. Bazan bilinmeyen sebeplerle balinalar toplu halde kıyılara vurarak intihar ederler. Vücutlarının ağırlığı sebebiyle akciğerleri ezildiğinden havasızlıktan boğulurlar.


Yaşadığı yerler

Sürüler halinde, çoğunlukla soğuk okyanuslarda yaşar.

Özellikleri

30 metre boyunda, 200 ton ağırlıkta olanları vardır. Suda yaşayan sıcak kanlı memelilerdir. Yavrularını doğurur ve sütle beslerler.

Ömrü70-90 yıl.

Çeşitleri

İspermeçet balinası, gagalı balinalar, katil balinalar ile yunuslar dişli balinalardandır. Mavi balina, kambur balina,
Grönland balinası (Kutup balinası), Fin balinası dişsiz, çubuklu balinalardır.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Savan Hayvanları


GEYİK

 
Geyikler Antarktika ve Avustralya dışındaki kıtalarda oldukça yaygın olarak dağılmıştır. Afrika kıtasında Kuzey bölümünde Tunus ve Cezayir'in Atlas Dağları'nda bir miktar kızıl geyik bulunmaktadır. Geyikler tundradan tropikal yağmur ormanlarına kadar çeşitli biyomlarda yaşar. Her ne kadar ormanlarla bağdaştırılsa da bir çok geyik türü ekotondur yani ormanlar ve çalılıklar ile kırlık ve savanlar arasındaki geçiş bölgelerinde yaşar. Büyük geyik türlerinin çoğu tüm dünyada ılıman yaprak döken ağaç ormanlarında, dağlık karışık ibreli ağaç ormanlarında, tropikal mevsimlik/kuru ormanlarda ve savanlarda bulunur. Ormanlar içinde bazı bölgelerin kısmen ağaçlardan temizlenmesi aslında geyik popülasyonlarına yardımcı olur. Bu şekilde geyiklerin sevdiği ot tiplerinin yetişmesi için yer açılır. Yine de bu popülasyonların büyümesi ve hayatta kalması için gizlenmelerine yardımcı olacak uygun ve yeteri kadar ormanlık ve çalılık bulunması gereklidir. Orta ve Güney Amerika'nın broket ve pudusu ile Asya'nın munçağı gibi küçük geyikler ise genelde sık ormanlarda yaşar ve açık alanlarda pek görülmezler. Ayrıca yalnızca dağlarda, otlaklarda, bataklıklarda ve ıslak savanlarda ya da çöllerle sarılmış ırmak bölgelerinde yaşayan özelleşmiş geyik türleri de bulunur. Bazı geyikler kutup bölgesi çevresinde hem Kuzey Amerika hem de Avrasya'da yayılmıştır. Arktik tundra ve taygalarda yaşayan ren geyiği ile taygalar ve komşu bölgelerinde yaşayan mus bunlara örnektir.

Asya'nın ılıman kesiminde geyiklerin en çok bulunduğu bölgeler Kuzey Kore, Mançurya (Kuzeydoğu Çin) ve Rusya'nın Ussuri bölgesindeki karışık yaprak döken ağaç ormanları, dağlık ibreli ağaç ormanları ve taygalardır. Bu dünyanın en zengin yaprak döken ve ibreli ağaç ormanlarından olan bölgede Sibirya karacası, sika geyiği, ren geyiği, elk ve mus bulunur. Bu bölgenin hemen güneyinde Çin'de olağandışı olan Peder David geyiği ile karşılaşılır. Sika geyiği, beyaz dudaklı geyik, Orta Asya kızıl geyiği ve elk gibi geyikler tarih boyunca boynuzları için avlanmıştır. Ren geyiği de kısmen evcilleştirilerek sürüler hâlinde beslenmiştir.
Barselona hayvanat bahçesinde çital sürüsü.

Tropiklerde ise Güney ve Güneydoğu Asya'da Hindistan, Nepal ve bir zamanlar Tayland gibi ülkelerde büyük oranda geyiğe rastlanır. Kuzey Hindistan'ın Ganj Nehri Ovası'nın ve Nepal'in Terai bölgesinin tropikal mevsimlik nemli ve kuru yaprak döken ağaç ormanları ve hem nemli hem kuru savanlarında çital, domuz geyiği, barasinga, Hint sambar geyiği ve Hint munçağı yaşar. Ganj Ovası'nın hemen kuzeyindeki Keşmir Vadisi'nde Orta Asya kızıl geyiğinin nadir rastlanan bir alt türü olan Keşmir geyiğine rastlanır. Bir zamanlar tropikal mevsimlik nemli yaprak döken ağaç ormanları ve nemli savanları olan Tayland'ın Chao Praya Nehri Vadisi'nde domuz geyiği, Schomburgk geyiği (günümüzde soyu tükenmiştir), alından boynuzlu geyik, Hint sambar geyiği ve Hint munçağı yaşardı. Günümüzde hem barasinga hem de alından boynuzlu geyik türlerine nadiren rastlanır ve soyları tehdit altındadır. Tayland'taki domuz geyiği popülasyonu da enderdir. Çital ve barasingha büyük sürüler hâlinde yaşar, Hint sambar geyiği de büyük gruplar hâlinde bulunabilir. Bütün bu geyik türlerinin birarada yaşamaları hepsinin beslenmek için değişik bitki türlerini tercih etmeleridir. Bu geyikler yaşam alanlarını aynı zamanda Asya filleri, çeşitli antilop türleri ve vahşi öküzler gibi diğer otçullarla paylaşırlar.

Kuzey Amerika'da en yoğun geyik popülasyonlarına Kanada Rocky Dağları ile Alberta ve British Kolombiya bölgeleri arasındaki Kolumbiya Dağları'nda rastlanır. Burada Kuzey Amerika'da yaşayan beş geyik türünün tamamına rastlanır: Ak kuyruklu geyik, katır geyiği, ren geyiği, elk, ve mus. Bu bölgede dağ eteklerinde nemli ibreli ağaç ormanları ve Alp tarzı otlaklar, ovalarda ise göllerin ve akarsuların yakınında tarım bölgeleri ile yaprak döken ormanlardan oluşan parklar bulunur. Ren geyiği daha yüksek rakımda subalpin otlaklar ve alpin tundralarda yaşar. Ak kuyruklu geyik, toprakların tarıma açılması ve ibreli ağaç ormanlarının açılarak yerine yaprak döken ağaçların yetişmesi nedeniyle yaşam alanlarını KAnada Rocky Dağlarının eteklerine kadar genişletmiştir.

Orta ve Güney Amerika'da çeşitli küçük broket türleri ve güneydoğu Asya'da da çeşitli küçük munçak türleri yaşar. Yukarıda belirtilen büyük geyik türlerinin aksine bu geyik türleri daha çok yalnız dolaşır ve sık ormanlarda saklanmayı tercih eder. Dolayısıyla da popülasyon yoğunlukları daha düşüktür.

Avustralya'ya 19. yüzyılda getirilen altı geyik türü buraya uyum sağlamayı başarabilmiştir. Bunlar alageyik, kızıl geyik, sambar geyiği, domuz geyiği, rusa geyiği ve benekli geyiktir. Yeni Zelanda'ya 1900'lerin başında sokulan kızıl geyik 1960'ların sonundan beri geyik çiftliklerinde evcilleştirilmiş olarak yetiştirilmektedir.

ÖZELLİKLERİ
Geyik boynuzları diğer geviş getiren çift toynaklıların boynuzlarından farklıdır. Geyik boynuzları özellikle yazları olmak üzere her yıl gelişen kemiksi bir yapıya sahiptir ve genellikle yalnızca erkek geyiklerde oluşur. Genç bir geyiğin ilk boynuzları doğuştan itibaren başlarındaki iki küçük çıkıntıdan büyüyerek gelişir. Yeni çıkan boynuzlar kalın bir kadife tabakasının içinde gelişir ve bu tabaka içindeki kemik sertleşene kadar birkaç ay boynuz üzerinde kalır. Daha sonra bu kadife tabaka halk arasında inanıldığının aksine dökülmez ama yırtılarak parçalanır ve boynuzdan ayrılır. Geyiklerin izledikleri ana güzergâhların avcılar tarafından izlenebilmesinin bir yolu da geyiklerin "sürtünme"lerini izlemektir. Sürtünmeler geyiklerin bölgelerini belirlemek için göz kenarında ve alınlarındaki bezlerden salgılanan kokunun çevreye bırakılması için kullanılır. Çiftleşme mevsiminde erkekler, sürü içindeki dişileri çekebilmek için birbirleriyle boynuz boynuza dövüşür. Birbirinin etrafında dönen erkek geyikler bacaklarını büker, kafalarını eğer ve birbirlerinin üstüne saldırır.
Yeni doğmuş geyik yavrusu.

Dişi geyik bir batında bir ya da iki yavru doğurur, üçüzlere çok az rastlanabilir. Hamilelik süresi karaca için on ay kadardır. Yavruların çoğu kürklerinin üzerinde beyaz benekler ile doğar ancak yaşlandıkça bu lekeler kaybolar. Yalnızca alageyik bu benekleri yaşamı boyunca taşır. Geyik yavrusu doğumunu izleyen ilk yirmi dakika içinde ilk adımlarını atar. Anne geyik yavrusunu üzerinde koku kalmayıncaya kadar yalayarak temizler böylece avcı hayvanların yavruları bulmasını engeller. Yavru geyik bir hafta kadar otların içinde gizlenmiş olarak kaldıktan sonra annesi ile birlikte yürüyebilecek kadar güçlenir. Anne ve yavru yaklaşık bir yıl kadar birlikte kalır. Erkek yavru bir daha asla annesini görmez ama dişi yavru daha sonra bazen kendi yavrularıyla birlikte annesinin yanına gelerek küçük sürüler oluşturur.

Geyiklerin genellikle engebeli ormanlık araziye uygun uzun güçlü bacakları ve kıvrak, küçük gövdeleri vardır. Geyikler aynı zamanda mükemmel yüzücüdür. Alt çene dişlerinin üzerindeki yarımay şeklinde mineleri sayesinde oldukça farklı bitkileri çiğneyebilir. Geyikler geviş getirir ve mideleri dört odacıklıdır. Hemen hemen her geyiğin gözlerinin önünde bezcikler bulunur. Bu bezciklerde bölgelerini belirlemeye yarayan güçlü kokulu feromon bulunur. Birçok tür geyiğin erkekleri sinirlendiklerinde ya da heyecanlandıklarında bu bezleri geniş geniş açar. Tüm geyiklerin karaciğerinde safra kesesi bulunmaz. Boynuzu olmayan ve üst köpekdişleri fildişi gibi büyüyen su geyiği bu özellikleriyle diğer geyik türlerinden ayrılır.

Geyikler beslenmelerinde seçicidir. Yapraklarla beslenirler. Otçul standartlarında, özelleşmemiş küçük mideleri vardır. Besin gereksinimleri oldukça yüksektir. Koyun ve ineklerin yaptığı gibi düşük kalite, lifli besinlerden çok miktarda sindirmeye çalışmak yerine kolayca sindirilebilen tomurcukları, genç yaprakları, taze çimenleri, yumuşak ince dalları, meyve, mantar ve likenleri tercih eder.


Dünya çapında 50 kadar geyik türü bulunur. Geyikgiller iki büyük gruba ayrılır: Muntiacinae ve Cervinae alt familyalarının bulunduğu Eski Dünya grubu ile Hydropotinae ve Capreolinae alt familyalarının bulunduğu Yeni Dünya grubu. Bu terimler yalnızca grupların orijinini belirtir ancak günümüzdeki türlerin dağılımını belirtmez. Örnek verilecek olursa bir Yeni Dünya türü olan su geyiği yalnızca Çin ve Kore'de bulunur.

Yaklaşık 5 milyon yıl kadar önce Yeni Dünya grubunun Kuzey Amerika ve Sibirya ormanlarında, Eski Dünya grubunun ise Asya'da evrim geçirdiği düşünülmektedir.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS


GERGEDAN

Gergedan Alm. Nashornartige, Fr. Rhinoceros (m), İng. Rhinoceros. Familyası: Gergedangiller (Rhinocerotidae). Yaşadığı yerler: Asya, Afrika ve Endonezya’nın sıcak bölgelerinde. Özellikleri: Boyu 4, yüksekliği 2 m, ağırlığı 4 tonu bulabilen toynaklı bir memeli. Kalın derili, bir veya iki boynuzlu, filden sonra en iri dört ayaklıdır. Ömrü: 35-50 yıl. Çeşitleri: Ak, kara (veya Afrika), Hind, Endonezya, Sumatra gergedanları.

Gergedangiller familyasından, ağır ve hantal gövdeli, burun kemiğinin üstünde ve derisine yapışık bir veya iki boynuzu bulunan, kalın derili otçul memeli türlerinin genel adı. At ve tapir gibi tek parmaklılar (Perissodactyla) takımındandır. Ayakları üçer parmaklı ve toynaklıdır. Geviş getirmez. Filden sonra en iri ve en cesur hayvandır.

Sinir krizi tuttuğu zaman önüne gelen her canlıya saldırır. Fil ve aslanlar bundan uzaklaşmayı tercih ederler. İri gövdesiyle 50 kilometrelik bir hızla koşabilir. Ürkütülmedikçe insana saldırmaz. Kırmızı renge hasım olduğundan, bir insan üstünde kırmızı elbise görürse o zaman üzerine hırsla hücum eder. Gündüzleri dinlenerek, sabahın erken saatlerinde ve gece dolaşarak beslenir. Tek tek veya küçük aile grupları halinde dolaşır. Boynuzları deri tarafından üretilen kıl kitlesinin iyice sıkışıp katılaşmasından meydana gelir. Boynuz altındaki alın kemiği oldukça kalın ve kuvvetlidir. Tos darbelerinin basıncına dayanır. Boynuz kırıldığında yenisi sürer.

Gergedanda ter bezleri bulunmaz. Sulak yerlerde yatarak serinler. Gergedanın rengi kirli siyahtır. Afrika’nın beyaz gergedanı gri duman rengindedir, mehtaplı gecelerde beyaz görünür. Gergedanın derisi kuru, gayet sert ve kalındır.Yerliler, bundan dayanıklı kalkanlar yaparlar. Kuyruklarının ucunda ipek gibi parlak ve sert kıllar bulunur. Sumatra gergedanından başka hepsinin derisi kılsızdır. Cildi son derece sert olduğundan, en keskin kılıç ancak birkaç defada kesebilir. Özellikle omuz ve kalça bölgelerinde geniş kıvrımlar yapan deri kısımlarının kalınlığı 5 santimetreyi bulur. Afrika’nın ak ve kara gergedanları ile Sumatra gergadanının iki, Hint ve Endonezya gergedanlarının birer boynuzu vardır. Afrika gergedanlarının çift boynuzlarının uzunluğu 1-1,5 metreyi bulur. Ön boynuz arkadakinden uzundur. Beyaz ve siyah Afrika gergedanları dudak şekliyle de ayrılık gösterirler. Beyaz Gergedan çayır yiyicisidir. Geniş dudaklarıyla ot kümesini rahatça yerden sökerek yer. Afrika kara gergedanı, ağaç ve çalılıkların filiz halindeki dal ve yapraklarıyla beslenir. Uzayıp incelen üst dudağıyla taze sürgünleri kavrayıp, ön dişleriyle keserek yer. Nemli ormanlık alanlarda yaşayan Endonezya ve Sumatra Gergedanları da fidanların yaprak ve filizlerine düşkündür.

Hint gergedanı su kenarlarında yaşayıp, çamur banyosu yapmayı sever. Genellikle geceleri dolaşarak genç ağaç yapraklarını yer. Kalın zırhlı derisi eklemli ve yer yer yumruludur. Tek olan boynuzu küt olup, 30 cm kadardır. Nadir olarak 60 cm olanları da vardır. Hindistan gergedanının boynuzu gayet makbul olup, bundan kılıç kabzası, tas ve fincan yapılır. Gergedanın koku alma ve işitme duyusu kuvvetli olmasına rağmen, gözleri ileriyi iyi göremez. Gergedanın en büyük düşmanı, insanlardan sonra sinek ve kene gibi deri parazitleridir. Bunlar deri kıvrımları arasına yerleşerek etleri arasına kadar sokularak hayvanı huzursuz ederler. Bunlardan kurtulmak için bataklıklara yatar, vücudunu çamura bulayarak buraları tıkar ve böcekleri boğar. Ayrıca derilerindeki kene gibi parazitleri yemek için sırtlarına konan kuşlara tepki göstermez. Gergedanlarla ortak yaşayan bu kuşlar bir tehlike karşısında çığlıklarıyla gergedanı uyarırlar.

Dişi gergedanın gebelik süresi 13-18 aydır. Genellikle tek yavru doğurur. Yavrusunu iki yıl emzirir. Yavru 3-5 yılda erginleşir. Yavruyken yakalanarak hayvanat bahçelerinde evcilleştirilebilir. 50 yıl kadar yaşayanları vardır.

Gergedanlar boynuz ve birçok organlarının tıbbi öneminden dolayı bir katliam şeklinde avlanarak tüketilmektedirler. Asya ülkeleri insanlarının birçoğu gergedan boynuzunun, idrar bölgesindeki hormonları çalıştırdığına ve cüzzama iyi geldiğine inanırlar. 1978’de Japonya, 750 kilo gergedan boynuzu ithal etti. Bundan yılan ısırmasından kansere kadar çeşitli ilaçlar elde ettiler. Derisi, azı dişi ile öğütülüp su ile karıştırılarak ateş düşürmede kullanılır. Bir tek gergedandan sağlanan kazanç, bir çiftçinin hayatı boyunca olan kazancından fazladır. Sumatra’da bütün bir boynuz, bazan yeni bir Amerikan arabası ile değiştirilmektedir. Köylüler her sabah Delhi Hayvanat Bahçesinde, birkaç damla gergedan idrarı için şişelerle sıraya girerler. Gergedan idrarı içtikleri taktirde, gençliklerinin korunacağına inanırlar.


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS



FİL


Her iki türün ayırt edici özellikleri gövdelerinin çok iri, burunlarının hortum biçiminde uzamış, bacaklarının kalın ve sütun biçiminde, kulaklarının geniş (özellikle Afrika filinde), kafalarının çok iri ve sürekli uzayan üst kesici dişlerinin (fildişi) savunma dişlerine dönüşmüş olmasıdır. Ama Asya filinin dişisinde genellikle bu savunma dişleri bulunmaz. Ayrıca Sri Lanka da yaşayan alt türünün erkekleri de %30 oranında fildişinden yoksundur. Renkleri bozdan kahverengiye kadar değişen fillerin derileri kalın, kılları seyrek ve kabadır. Burun delikleri uzun hortumlarının ucunda yer alır; kaslı ve çok amaçlı bir organ olan hortumun ucundaki parmaksı uzantı, hayvanın küçük nesneleri tutabilmesini sağlar. Bu uzantı Afrika filinde çift, Asya filinde tektir. Filler su içmek için önce suyu hortumlarına çeker, sonra ağızlarına boşaltırlar. Erkeklerde erbezleri gövdenin içinde korunduğundan erbezi torbaları yoktur.

Afrika fili yaşayan kara hayvanlarının en irisidir; ağırlığı 7,5 tonu, omuz yüksekliği 3-4 metreyi bulur. Hindistan filinin ağırlığı 5 ton omuz yüksekliği 2,5-3 m dolayında, kulakları da Afrika filinkinden çok daha küçüktür. Fillerin bütün azı dişleri aynı anda çıkmadığı için ağızlarında işlevsel olan tek bir azı dişi bulunur; bu diş yıprandıkça yerini yenisi alır. Afrika fili 60 yaşına geldiğinde altıncı ve sonuncu azı dişini de yitirir. Fillerin ortalama yaşam süresi 60-80 yıldır. Fillerin birbirleriyle iletişim içinde olması onların bir araya toplanmasını sağlar ayaklarını vurarak ya da değişik sesler çıkararak 40-50 Hz arasında değişen frekanslarla iletişim kurarlar.



Dağılımı ve Yaşam Alanları

Asya filinin anayurdu Hindistan Yarımadası ile Asya’nın güney doğusu, Afrika filininki de Sahra’nın güneyindeki bölgelerdir. Eskiden cüce fil adıyla ayrı bir tür olarak kabul edilen hayvanların Afrika filinin yavruları olduğu anlaşılmıştır. Filler, çok yoğun bir bitki örtüsü ile kaplı olan cangıllardan çıplak savanlara kadar çok değişik yaşam ortamlarında görülebilir. Yaşlı dişilerin önderliğinde yaşayan küçük topluluklar, yiyeceğin bol olduğu yerlerde daha geniş sürüler oluştururken erkekler genellikle dişilerden ayrı sürüler halinde yaşar.

Beslenme

Belirli mevsimlerde besin ve su kaynaklarının daha bol olduğu yerlere göç eden ve zamanlarının büyük bir bölümünü beslenerek geçiren bu hayvanlar günde 225 kg‘den fazla ot yiyebilir.

Üreme

Gebelik süresi Asya filinde ortalama 610 gün, Afrika filinde ise yaklaşık 2 ay daha uzundur. Hindistan filinde 8-12 yaşında cinsel olgunluğa erişerek döl verebildiği halde, Afrika filinde bu süre 14 yılı bulur.

Fillerin diğer hayvanlardan en büyük farkı hortumlarının olmasıdır. Bahçe hortumuna benzeyen bu uzun hortumun içinde 50 bin kas vardır. Evet yanlış duymadınız "50 bin" kas...

Burun delikleri ise bu hortumun ucundadır. Filler, hortumlarını besinleri ve suyu ağızlarına götürmek, eşyaları kaldırmak ve tabi bir de koku almak için kullanırlar. Bu hortum, filin su içebilmesi veya vücudunun üstüne su püskürtebilmesi için 4 litre suyu tutma kabiliyetine de sahiptir.

Öte yandan, filler kocaman eşyaları taşıyabilen hortumlarıyla minicik bir bezelye tohumunu bile koparıp, ağızlarında patlatarak içini yiyebilirler.

Onların, kocaman cüsseleriyle böylesine incelik isteyen bir işi başarabilmeleri gerçekten de hayranlık vericidir.

Birçok konuda işe yarayan bu hortum aynı zamanda hem uzun bir parmak, hem bir borazan hem de hoparlör olarak kullanılır.

Ayrıca, filler hortumlarını yıkanmak için su, toprak banyosu yapmak için de toz püskürtmek amacıyla kullanırlar. Ancak, yavrular yeni doğduklarında hortumlarını kullanmayı beceremezler.

Hatta bazen hortumlarına basıp düşerler. İnsanlar, onların bu hallerini çok komik ve sevimli bulurlar

Fakat, minik yavruların hotrumlarına basıp düşmekten hoşlandıkları söylenemez.
Anne fil, 12 yıl boyunca yavrusunu hiç yanından ayırmaz. Altı ay boyunca hiç bıkmadan, sıkılmadan yavrusuna hortumunu kullanmayı öğretir.


Filin ağzının iki kenarında iki sivri uzun dişi vardır. Bu dişler, onların kendilerini savunmalarını kolaylaştırır. Ayrıca, filler bu dişlerin birini yerde delik açıp su bulmak için kullanırlar.

Öte yandan, lifli bitkileri çiğneyen bu hayvanların dişleri çok fazla aşınır.Ancak her aşınan dişin yerine arka sıradaki dişlerden bir yenisi gelir.

Yetişkin bir fil yiyecek olarak günde yaklaşık 330 kg. bitkiye ihtiyaç duyar.

Bu miktar altı küçük balya samana denk gelmektedir. Filler 24 saatlerinin yaklaşık 16 saatini yemek yemeye harcamak zorundadırlar.

Şimdi size filler hakkında ilginç bir bilgi daha verelim. Siz, bugüne kadar bu kalın derili, koca hayvanın nasıl serinlediğini hiç düşündünüz mü? Aslında, sizin de tahmin edeceğiniz gibi kalın derileri yüzünden terleyemeyen filler, doğal olarak etrafta buldukları su ya da çamur birikintileriyle serinlemeye çalışırlar.

Tabii, fillerin serinlemek için kullandıkları başka yöntemler de vardır. Örneğin, kulaklarını vücutlarını soğutmak için yelpaze gibi kullanırlar. Ayrıca, kulaklarında bulunan ince kan damarları da bu hareket sırasında soğuyarak vücudun serinlemesine yardımcı olur.

Fillerin diğer bir özelliği ise büyük hayvan avcılarını ve hayvan bilimcilerini uzun süre şaşırtmıştır. Bu özellik, fillerin karınlarının guruldamasıdır.

Fillerin karınları guruldarken çok yüksek sesler çıkarır. Ancak insanları şaşırtan, fillerin karınlarından gelen seslerin yüksekliği değil, fillerin bu gürültüleri kontrol edebilmesidir.

Aslında fillerin çıkardığı bu gürültülerin sindirimle hiçbir ilgisi yoktur. Bu sesler, fillerin arkadaşlarının yerini anlamak için karınlarından çıkardıkları seslerdir.

Ancak, daha da ilginci, filler bir tehlikeyle karşılaştıkları zaman hemen sessizleşirler. Tehlike geçtikten sonra ise sesler yeniden başlar. Böylece, filler 4 km uzaklıktan bile birbirleriyle haberleşebilirler.
Öte yandan, fillerin göç ediş hikayeleri bilim adamlarını şaşırtan bir başka konudur. Bu koca kulaklı, dev cüsseli hayvanlar kurak mevsimlerde göç ederler ve bu sırada hep aynı yolu izlerler. Daha da ilginci, bu göç sırasında yolda gördükleri dal parçaları gibi çöpleri de temizlerler.
Filler geniş alanlara yayılarak yaşayan hayvanlar oldukları için aralarında sağlam bir "iletişim" olması çok önemlidir. Bu iletişim yalnızca fillerin keskin koku alma duyuları sayesinde olmaz.
Filler geniş alanlara yayılarak yaşayan hayvanlar oldukları için aralarında sağlam bir "iletişim" olması çok önemlidir. Bu iletişim yalnızca fillerin keskin koku alma duyuları sayesinde olmaz.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS




  ZEBRA
 
Zebra, atgiller (Equidae) familyasını oluşturan tek cins Equus'un Hippotigris alt cinsinde sınıflanan canlı türlerinin ortak adıdır.

Atın yakın akrabalarından olan zebralar siyah ve beyaz çizgili postlarından ötürü kolayca tanınırlar. Yalnız Afrika'da bulunan bu hayvanlar seyrek ağaçlı ve otlarla kaplı açık alanlarda yaşarlar ve sık sık antiloplarla birlikte sürüler oluştururlar. Zebralar, tıpkı atlarda olduğu gibi, yele denilen saçlara sahiptirler; vücut yapıları da atlara benzer ve en az onlar kadar hızlı koşarlar.

Tüm zebraların çizgilerinin yapısı ve sayısı birbirinden farklıdır. Zebraların dikey çizgileri aynı zamanda önemli bir savunma unsurudur. Bir arada durdukları zaman kendilerini avlamak isteyen kaplan ve aslanlar bu çizgilerden dolayı sürüyü bir bütün olarak algılarlar. Bu durumda avcı, avlayacağı zebrayı seçmekte güçlük çeker, bu da zebralar için bir korunma yoludur. Zebralar, yaşamlarını sürdürebilmek için su ve ot ile beslenirler. Fakat unutulmamalidir ki zebralar arasinda guzide bir yer sahibi olmus banu zebrasi ki bu tur istanbul`da bulunur etoburdur. Bazen yiyecek bulmak için 50 km yürürler, sonrasında yaşadıkları ortama geri dönüp, alıştıkları yaşam ortamlarında yaşarlar. Zebralarda ortalama boy 1-2 metre arasındadır.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

ZÜRAFA Erkeklerinin boyu 4.4 ve 5.5 metre boyunda olup 1.5 ton ağırlığındadır. Bügüne kadar kayıt edilmiş en büyük zürafa 5.87 m. olup 2 ton ağırlığındadır. Dilleri boynuzumsu yapıya sahiptir. Dişiler ise 1 2 feet gibi yüksekliğe sahiptir ve erkeklere göre daha hafiftir. Dişiler genellikle erkeklerine göre hafif ve daha kısa olurlar. Her iki cinsinde boynuzları vardır, dişilerin boynuzu daha kısadır. Boynuzları kemikleşmiş kıkırdaktan oluşmuştur ve ossiconesden çağırıştırılır. Erkekler yaşlandıkça kafasındaki boynuzlarıda kalsiyumun etkisiyle gelişir. Zürafaların derilerini kaplayan siyah noktalar bulunmaktadır. Karınları vücutlarında olmasına karşın ayrıktır. Bu noktalar zürafanın desenleridir. Zürafaların ses telleri yoktur. 35 cm uzunluğunda siyah bir dile sahiptirler.

 
Zürafalar, geyik ve ineklerle anılır ama farklı bir familyadandır. En yakın akrabası okapidir. Yaşam bölgesi ise Çad ve Güney Afrika'dır.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Kemirgen Hayvanlar

TAVŞAN

    Tavşan, tavşangiller (Leporidae) familyasını oluşturan memeli türlerin ortak adı. Doğurarak çoğalırlar. Yavru bakımları çok azdır. 7 gün baktıktan sonra yavru tavşanı bırakır.


    Tavşangiller familyası yaklaşık elli türü içine alır. Kuyrukları uzun kıllarla örtülüdür. Kulaklar ve arka bacaklar uzamıştır. Bir kısmı toprak altında oyuklarda yaşar. Familya üyelerine tavşan veya ada tavşanı adı verilir. Tavşangiller, Ochotonidae familyasını oluşturan pikalardan tüylü küçük kuyrukları, uzun kulakları ve arka ayakları ile ayrılır.
    Lepus harici cinslerin tüm üyeleri genel olarak ada tavşanı olarak adlandırılır. Ada tavşanları başka hayvanların yuvalarında veya kendi kazdıkları yuvalarda barınırken, tavşanlar uzun ot ve çalıklarda yaşar.Tavşanlar arasında en çarpıcı özelliklere sahip olan beyaz tüylü sera tavşanı 21. yüzyıla damgasını vurmuştur.


    Tavşan yakalanması kolay bir hayvandır. Hızlı koşmasına rağmen zayıf noktası vardır. Gözüne kuvvetli bir ışık tutulduğunda tavşan yerinden oynayamaz. Bu yüzden avcılar silah kullanmak yerine daha insancıl yöntemleri kullanmaya başlamışlardır.


    Ayrıca, bazı türlerin kulakları oldukça iyi duymaktadır. Her türlü sese şaşkınlıkla tepki vermektedirler. Bu yüzden kendi türünden ya da başka canlıların yaklaşması durumunda yabanî tavşanlar irkilirler.


    Okyanusya hariç tüm dünyada yerlidir. Okyanusya'ya gelişleri yerli memeliler için büyük bir tehdit oluşturur.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS








SİNCAP
Vücudunun üst kısmı açık sarıdan kırmızımsı kahverengine ve siyaha kadar değişir. Alt tarafı tamamen beyazdır. Kışın, kıl uçlarında siyah pigment miktarı artar. Bu nedenle kırmızı renkte olanlar, kışın daha koyu görünür. Kuyruktaki tüyler uzundur ve kuyruklarını kıvırıp sırtlarına değdirebilirler. Gözleri iri ve patlaktır. Kulakların ucunda (kışın daha fazla) tüy demeti bulunur. Arka ayakları daha uzun ve daha güçlüdür. Boyları 18-25 cm, kuyrukları 14-20 cm arasındadır ve 280-480 gram ağırlığındadırlar.

Yaşam alanı

Ormanlık ve ağaçlık bölgeler, parklar ve korularda yaşarlar. Alarm vermek için çok-çuk-çuk ve kru-kru-ru diye sesler çıkarırlar. Kış uykusuna yatmazlar ancak soğuk havalarda birkaç gün süren uyuşukluk dönemleri olur. Çiftleşme dönemi dışında yalnız yaşarlar. Çok iyi tırmanır ve sıçrarlar, hemen hemen tamamen ağaçların üstünde zaman geçirir. Ağaç gövdesinde baş aşağı ve baş yukarı hızla inip çıkabilirler. Gündüzleri işlektirler, sabah ve ikindi vakti daha hareketlidir.

Dağılımı

Akdeniz adaları ve İzlanda hariç tüm Avrupa’dan, Japonya’ya kadar dağılmıştır. Türkiye’de Trakya ve Kuzeydoğu Anadolu’da (Kars civarı) İzmit'te Balaban köyü civarında yaşar.

Üreme

Çürümekte olan dallardan 30-40 cm. çapında, ağaçların tepe kısmında ya da köke yakın büyük dalların ayrıldığı çatallarda ya da ağaçkakanların açtıkları deliklerdeki oyuklarda, küre şeklinde yuva yaparlar. Yuva ağzının altta olması nedeniyle kuş yuvalarından rahatlıkla ayırdedilebilir. Yuvanın içini yosun ve otla döşerler. Bir yerleşim bölgesinde aynı hayvan birden çok yuva yapar ve kullanır. Yılda 1-2 kere, 2-7 yavru doğururlar. (Ancak bir yılda 40 yavru doğuranları da görülmüştür.) Anne yuvadan ayrılırken yuvanın ağzını ve yavrularını otlarla örter. Ortalama ömrü, 7 yıl kadardır.

Beslenme

İğne yapraklı ağaçların tohumlarını dişleri ile kozalakları ısırarak serbest bırakırlar. Meşe palamutları, ceviz, badem, fındık, tomurcuklar, mantarlar, taze ağaç kabukları, böcekler, salyangozlar ve kuş yavruları ile beslenirler. Tohumları ve kabuklu yemişleri tek tek toprağa gömerek saklarlar veya kovuklarda depolarlar. porsuk ağacının tohumları insanlar için zehirli olmasına karşın sincaplarca çok sevilir.

Sincaplar sakladıkları tohumların bir kısmın bulamazlar. Toprak altında unutulan bu tohumlar, ağaçların üremesine yardımcı olur.

Diğer

Sincaplar, postları için avlanırlar ve (yasak olmasına karşın) avlanma nedeniyle Türkiye’de sayıları hızla azalmaktadır. Kırmızı listede soyları tehlikede olmayan hayvanların yer aldığı nt statüsündedir. Ancak Türkiye’deki durumları daha hassastır. Gündüz yırtıcıları tarafından da avlanmaları sayılarındaki azalmayı desteklemektedir. Kızıl sincaplar, yayılmacı türlerle rekabet edemeyebilir. Örneğin İngiltere’de yerli tür olmasına karşın sonradan Britanya adasına getirilen gri sincap tarafından yaşama alanının işgali nedeniyle rekabet edememiş ve sayıları giderek azalmıştır.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

FARE
Fare, kemiriciler (Rodentia) takımının Myomorpha alt takımından, başta ev faresi (Mus musculus) olmak üzere çok sayıda küçük memelinin ortak adı. Belirli bir taksonomik gruba karşılık gelmeyen "fare" adı, bilimsel adlandırmada özellikle Muridae familyasının üyeleri ile Cricetidae familyasının Hespromyini oymağı (Yeni Dünya fareleri) için kullanılır. Bununla birlikte Muridae familyasının Rattus cinsini oluşturan ve halk arasında lağım faresi ya da keme olarak da bilinen kemiricilere sıçan denilir. Cricetidae familyasının Microtus cinsini oluşturan ve tarla faresi olarak da bilinen kemiriciler ise fare türü değildir. Sivri burunlu, geniş kulaklı, ince kuyruklu fare ve sıçanların yüzlerce türü vardır.Halk arasında, fare ve sıçan terimleri birbirine karıştırılır.Küçük olanlarına fare, büyük olanlarına sıçan denir.

Sıçanların ağırlıkları 250-300 gr kadar olur. Ada tavşanı iriliğinde olanları da vardır. Bir dişi sıçanın 10 memesinden 4’ü göğüste, 6’sı kasıkta bulunur. Farenin ise sıçanlardan farklı olarak memelerinin 6’sı göğüste, 4’ü kasıkta bulunur. Alt ve üst çenelerinde ikişer kemirici dişleri tipiktir. Dişler daima kendilerini yenileyerek sürerler.Avustralya hariç, dünyanın her tarafına yayılmışlardır.

Koşar, sıçrar, tırmanır ve yüzerler. Bilhassa kabuklu sert yiyecekleri kemirirler. En dar yerden rahatlıkla geçerler. Bina duvarlarını ve borularını kemirip, karşı tarafa ulaşırlar. Beş katlı bir binadan düşen fare, yaralanmaz, zarar görmez. Tuvalet borularından girer ve çıkarlar.Akarsuda akıntıya karşı 1 km’ye kadar yüzerler. Durgun su yüzeyinde günlerce kalabilirler. Batan gemiyi önce fareler yüzerek terk ederler.

Her türlü hayvansal ve bitkisel maddeleri yerler. Pek az su içerler. Su ihtiyaçlarını besinlerden sağlarlar. Yediklerinden fazlasını kemirerek ziyan ederler.Avurtlarında tahıl biriktiren, kış uykusuna yatan veya göç edenleri vardır.Koku alma ve işitme duyuları hassastır. Çoğu toplu halde yaşamayı sever. Kışın kucak kucağa yatar, kuyruklarını birbirine dolayıp düğümler, salkım meydana getirirler. Düğümlenmiş olarak ölen sıçan salkımlarına rastlanmıştır.Aşırı derecede ürerler. Bir dişi, yılda 6-7 defa yavrular.Gebelik süresi 6 haftadır.Her doğumda 8-10 yavru doğururlar.Yavrular 2-3 aylık olunca, çiftleşerek yavrulamaya başlarlar. Bir çift fareden yılda 500, üç yılda 20 milyonluk bir aile meydana gelir. Soğuk, hastalık, atmaca, baykuş, yılan, gelincik, porsuk, tilki, kedi ve insanlar tarafından sayıları azaltılır.

Dağ faresi (Hamster), pirinç faresi, tarla faresi, fındık faresi, ev sıçanı, göçmen sıçanı, lemming, misk faresi en çok bilinenleridir. Fare 2-3 yıl yaşar. Kuzey Amerika’da yaşayan misk faresi güzel koku çıkarır kürkü değerlidir.

 

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS







KUNDUZ
Kunduz Yaşadığı yerler: Kuzey yarımkürede, akarsu kenarlarında. Özellikleri: Kamburumsu vücutlu, geniş yassı kuyruklu. Su içinde kulübe ve bentler yapar. Ağaçları kemirerek devirir. Ağaç kabuklarını yer, soyulmuş dalları çamurla sıvayarak bent ve yuva yapar. Arka ayakları perdeli olduğundan iyi yüzücüdür. Postu için avlanır. Ömrü: 20-30 yıl. Çeşitleri: Avrupa (Castor fiber) ve Amerika (Castor Canadensis) kunduzları olmak üzere iki türü bilinir.

Kuzey yarımkürenin orman kenarlarındaki akarsularında yaşayan kürklü, kemirici bir memeli. Toplum hayatı yaşar. Mühendislik özelliğiyle tanınır. Şişman, kamburumsu görünüşlü, yuvarlak başlı, kısa kulaklıdır. Kuyruk hariç ortalama 70 cm boyunda ve 30 kg ağırlığındadır. 50 kg gelenleri vardır. Geniş ve yassı kuyruğu 40 cm uzunlukta olup, pullu bir deriyle kaplıdır. Yüzerken dümen vazifesi görür. Tehlike durumunda suya çarparak çıkardığı seslerle arkadaşlarını uyarır. Karada ağaçları kemirirken ayağa kalkmak için destek olarak kullanır. Bent ve yuva yaparken çamur ve toprağı sıkıştırmak ve düzlemek için duvarcı malası gibi kullanır. Post tüyleri iki katlıdır. Üsttekiler gayet sert olup dikensizdir. Alttakiler ise ince ve sık tüylüdür. Aralarından su geçmez. Makbul olan bunlardır. Üsttekiler kürkçüler tarafından yolunur. Çoğunun postu kestane renginde ise de siyah, sarı ve beyaz tonlusu da vardır. Ayakları beş parmaklıdır. Ön ayaklar küçük ve perdesizdir. Toprağı eşmeğe ve malzeme tutmaya yarar. Daha büyük olan arka ayakları tamamen perdelidir. Bunları yüzerken kürek gibi kullanır. Arka ayağının ikinci parmağı yarık olup, kuş gagasına benzer iki tırnağı vardır. Bunlarla ıslak tüylerini tarar. Kunduz kolonileri genellikle ormanlık bölgelerde ağır akan ve zemini gözüken su kenarlarında yaşarlar. Sert odunlu ağaçların kabuklarını kemirerek beslenirler. Kök ve yaprak da yerler. Akça, ıhlamur ve huş ağacı kabuklarını severler. Kozalaklı ağaç kabuklarını asla yemezler. Kozalaklı ve ağaçsız bölgelerde rastlanmazlar.

Eskiden Asya’nın kuzey memleketlerinde, Kanada’da ve Avrupa’nın Tuna gibi büyük nehir kıyılarında bol bulunurdu. Britanya Adalarında nesilleri tükenmek üzeredir. Avrupalılar Kuzey Amerika’ya ilk ayak bastıklarında kunduzlar, hemen hemen bütün orman nehirlerinde bulunurdu. Kolay avlandıklarından nesilleri azaldı. Bugün Don ve Elbe nehirlerinin bazı yerlerinde, Polonya ve Rusya’nın hızlı akarsularında nesilleri korunmaya çalışılmaktadır.

Kunduzlar harika su mimarlarıdır. Dünyanın en güzel yuva yapım ustalarıdır. Kubbemsi yuvalarını göl ve nehirlerde yaparlar. Evlerini yapmadan önce nehirlerin önüne barajlar kurarak sun’i göller meydana getirirler. Kış gelmeden önce yuvaların bitmesi için, kunduz aileleri birbirlerine yardım ederler. Keskin dişleriyle ağaçları kemirerek devirir, bent ve yuva yapımında kullanırlar. Bir baraj için tonlarca kütük harcarlar. Aralarına ağır taşlar yerleştirerek balçıkla sıvayarak birbirine tuttururlar. Balçığı kuvvetlendirmek için yaprak ve otla karıştırırlar. Sıkıştırmak ve düzeltmek için de geniş ve yassı kuyruklarını duvarcı malası gibi kullanırlar. Suyun basıncını yenmesi ve yıkılma olmaması için barajın alt tarafı geniş, üst tarafı dar yapılır. Yaptıkları bentlerin uzunluğu 15 m’den 300 m’ye kadar olabilir. Suyun akışının sağlanması için üstten bir miktar açıklık bırakılır.

Kubbemsi yuvalarının dış atmosfere karşı kapısı yoktur. Giriş su altından iki kanaldan gerçekleşir. Kunduz, yuvasından nehrin içine açılan iki toprak altı kanalı kazar. Birincisi genel giriş kapısı, ikincisi emniyet kapısıdır. İkinci kanal daha derinden kazılmış olup ilk girişin daha aşağısından nehre açılır. Böylece kunduzlar göl donduğu zaman bile emniyet içinde gidip gelebilirler. Yuvalarının yüksekliği su seviyesinden 3 metre kadar yukarı olabilir. Genişlikleri ise 2-7 metreyi bulur. Dışarıdan bakıldığında kubbe, ağaç yığıntısından ibarettir. Kubbe, dal ve otlar karışık çamurla sıvandığından son derece dayanıklıdır. Ancak sıvanmamış olarak bırakılan küçük bir kısım havalandırmayı sağlar. Sert dallarla örülmüş hava bacasından yuvaya avcı bir hayvanın girmesi mümkün değildir. Yuvada iki veya daha fazla odacık vardır.

İçleri kuru ağaç kabuğu ve yapraklardan yapılmış yataklarla döşenmiştir. Amerikan kunduzları iki katlı kulübeler yaparlar. Avrupa kunduzları böyle mükemmel yuvalar yapamadıklarından ayrı bir tür olarak kabul edilirler.

Kunduzlar, suyun akış istikametine göre daima yuvanın alt tarafına barajlar yaparlar. Böylece yaz mevsiminde su seviyesini sabit tutmuş olurlar. Böyle barajlar yapmasalardı, yazın su seviyesi düştüğünden yuvalarına giden su altı kanalları ortaya çıkardı.

Yazın karaya çıkarak kök, su bitkileri ve ağaç kabuklarıyla beslenir, bir kısmını da kış için depo ederler. Suyun son seviyesinin altında kışlık depoları vardır. Kemirdikleri ağaçların kabuklarını yer, çıplak kısımlarıyla bent ve yuvalar yaparlar.

Kunduzlar genellikle gece faaliyet gösteren hayvanlardır. Gündüz yuvalarının yakınına taşıdıkları ağaçların kabuklarını yerler. 10 cm kalınlıktaki bir ağacı 15 dakikada kemirip devirebilirler. Bazan 1,5 m’den kalın ağaçları da devirirler. Keskin ön dişleri 10-12 cm uzunluğundadır. Kızılderililer bunları bıçak olarak kullanırlardı. Gece, ağaçları kemirirken aile kolonisinin bir tanesi nöbetçi olarak etrafı gözler. Ağaç çatırdamaya başlayınca kemirmeyi bırakarak uzaklaşırlar. Devrilmediği takdirde bir miktar daha kemirirler. Ağaç büyük bir gürültüyle devrilmeye başlayınca hepsi suya dalarak etrafı dikkatle dinlerler. Gürültüye davetsiz misafirler gelmediği takdirde ağacı parçalara ayırarak yuva yakınlarına götürürler. Kışın taze ağaç köklerine ulaşabilmek için bazan 3-5 m içlere kadar kanallar kazarlar. Bu kanallarda dikkat edilen husus, içlerinde suyun devamlı bulunmasıdır. Bunun için kanallar su seviyesinin altından kazılır. Su altında yüzerken burun ve kulaklarının kapaklarını kaparlar. Ağzında dal parçası taşırken gevşek dudaklarını ön dişlerinin arkasına çekerek ağızlarını sıkıca kaparlar. İyi yüzer ve su altında 15 dakika kalabilirler.

Erkek yalnız bir dişiyle yaşar. Ocak veya şubatta su altında veya su kenarlarında eşleşirler. Doğum 100 gün kadar sonra nisan-mayıs aylarında gerçekleşir. Gözleri açık, yumuşak tüylü 2-4 yavru doğar. Yavrular büyüdükçe yuva içinden yeni kanallar açılarak yeni yuvalar yapılır. 2 yaşında erginleşir. 20-30 yıl kadar yaşarlar.

Kunduz kürkü oldukça değerlidir. Halk arasında “samur kürk”ü olarak da bilinir. Kuyruğunun altında “kunduz hayası” denen iki salgı bezi vardır. Castoremin denen salgıları, ilaç ve parfümeride kullanılır. Kunduz bir timsahla karşılaştığında kendini çamura bulayarak gizler. Yaklaşan timsahın açık ağzından hızla içeri dalarak iç organlarını parçalar. Sonra da karnını yararak dışarı çıkar.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Sürüngen Hayvanlar







YILAN
Yılan uzun vücutlu, bacaksız, sürüngenlerin genel adı. Omurgalı hayvanlardan sürünenler (Reptilia) sınıfının, pullu sürüngenler (Squamata) takımına giren kalabalık bir alt takımı meydana getirirler.
  Boalar(Boaefornia), su yılanları (Colubriformia), solucan yılanları (Opoterodonta), geniş başlılar (Amblycephalidiformia) ve oluklu zehirdişliler (Solenoglypha) olmak üzere beş bölüme ayrılırlar. Bu bölümler de çeşitli familyaları ihtivâ ederler. Dünyâda 3000 kadar yılan türü bilinmektedir. Bunların çok azı zehirlidir. Sıcak bölgelerde yaşayan soğukkanlı (değişken ısılı) etçil hayvanlardır. Dış kulak deliği ve zarı yoktur. Dillerinin ucu çatallı olup, alt çenedeki bir yarıktan uzatılıp çekilebilmektedir. Alt ve üst göz kapakları birleşerek saat camı gibi şeffaf saydam bir lens meydana getirmiştir.

Vücutlarını örten boynuzsu tabakanın kalınlaşmasından pulları meydana gelmiştir. Bu sayede vücuttaki suyun buharlaşma ile kaybı önlenmiş olur. Vücutlarını örten pulların şekli ve rengi sınıflandırmada önemli rol oynar. Salgı bezleri olmadığından derileri daima kurudur. Büyümeye mani olduğu için zaman zaman deri değiştirirler.

Dişler besini tutmaya yarar ve geriye doğru yatıkçadır. Zehirli yılanlarda ön çenede uzun oluklu zehir dişleri de vardır. Bunlarda tükrük bezleri, zehir bezine dönüşmüştür. Yürekleri üç gözlüdür. Yarım bir zar ile kısmen ayrılmış olan karıncıkta karışık kan bulunur. Vücutlarında da karışık kan dolaşır. Güneşin altında yatarak vücutlarını sıcak kayalara temas ettirerek, vücut ısılarını yükseltirler. Sonbaharda, kuytu yerlere çekilerek kışı hareketsiz ve uyuşuk olarak geçirirler. İlkbaharda, kış uykusundan uyanınca tekrar ortalıkta görünmeye başlarlar.

Canlı hayvan avlayarak beslenirler. Böcek, karınca yiyenleri olmakla beraber, fare gibi kemirgenlerin baş düşmanıdırlar. Boa ve piton gibi büyükleri avlarını sıkarak öldürdükten sonra yutarlar. Bütün yılanlar avlarını parçalamadan bütün olarak yutarlar. Çeneleri 180° ye kadar açıldığından iri avlarını yutmakta zorluk çekmezler. Küçük bir bahçe yılanı, iri bir kurbağayı rahatça yutabilir. Ziraat için zararlı, fare,
Her türlü hayvansal ve bitkisel maddeleri yerler.Pek az su içerler. Su ihtiyaçlarını besinlerden sağlarlar.Yediklerinden fazlasını kemirerek ziyan ederler.Avurtlarında tahıl biriktiren, kış uykusuna yatan veya göç edenleri vardır.Koku alma ve işitme duyuları hassastır. Çoğu toplu halde yaşamayı sever. Kışın tavşan gibi kemirgenleri yiyerek yok ettiklerinden bir bakıma faydalı da sayılırlar.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS